Psikolojik danışman & Advanced Master Trainer Ayberk Aygün, Unvanların kimliğe dönüşmesi, bireylerin psikolojik dengelerini zorluyor. Uzmanlar, mesleki rollerin sosyal hayata taşınmasının, yalnızlaşma, yabancılaşma ve benlik kaybı gibi ciddi sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor.

Günlük yaşamda üstlenilen mesleki roller, bireyin sosyal kimliğini şekillendirmeye başlıyor. Özellikle saygınlık ve güç içeren pozisyonlarda çalışan kişiler, iş yerindeki unvanlarını özel hayatlarına da taşıdıklarında ciddi psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalabiliyor. Psikolojide “rol içselleştirmesi” olarak tanımlanan bu durum; bireyin davranışlarını, ilişkilerini ve benlik algısını derinden etkileyebiliyor. Uzmanlar, tek bir role sıkışan bireylerde zamanla yalnızlaşma, yabancılaşma ve tükenmişlik sendromunun ortaya çıktığını belirtiyor.

Konu ile ilgili detaylı açıklamalarda da bulunan Aygün;” Unvanla Değil, Kimlikle Yaşamak: Rol Kalıplarının Psikolojik Etkisi

İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır ve yaşamı boyunca birçok farklı rol üstlenir: ebeveyn, çalışan, eş, dost, yurttaş… Bu rollerin her biri doğal ve gereklidir. Ancak bu rollerden biri—özellikle bir meslek ya da mevki—kişinin tüm benliğini işgal etmeye başladığında, psikolojik bir dengesizlik oluşur. Kimi insanlar mesleki unvanlarını sadece işyerinde değil, sosyal yaşamlarında da bir “kimlik” gibi taşırlar. Bu durum, davranış kalıplarını şekillendirir ve hatta gerçek kişiliğin önüne geçebilir.

Bu olgu psikolojide rol içselleştirmesi (role internalization) olarak tanımlanır. Kişi, belli bir role o kadar adapte olur ki, zamanla bu rolü kendi benliğinin bir parçası gibi yaşamaya başlar. Bu durumun psikolojik etkilerini anlamak için 1971’de yapılan meşhur Stanford Hapishane Deneyi çarpıcı bir örnek sunar. Psikolog Philip Zimbardo tarafından yürütülen bu deneyde, sıradan üniversite öğrencileri rastgele “gardiyan” ve “mahkûm” rollerine atanmıştır. Deney kısa sürede kontrolden çıkmış, gardiyan rolündeki öğrenciler baskıcı ve sadistik davranışlar sergilemeye başlamış, mahkûm rolündekiler ise pasifleşmiş ve travmatik tepkiler göstermiştir. Sadece altı gün süren deney, “rol”ün, bireyin davranışlarını ne denli derinden etkileyebileceğini somut şekilde ortaya koymuştur.

Zimbardo’nun deneyinden çıkarılabilecek temel sonuçlardan biri şudur: İnsanlar, bulundukları rol ya da unvan doğrultusunda davranmaya şartlandıklarında, bu rolü kişisel sınırlarının önüne koyabilir. Ve bu durum, sosyal çevrelerde bastırılmış duygulara, sahte ilişkiler kurmaya ve gerçek kimliğin silikleşmesine yol açabilir.

Psikoloji kuramcılarından Erving Goffman da bu durumu “benliğin sahneleştirilmesi” olarak açıklar. Goffman'a göre bireyler, toplumsal yaşamda birer “aktör” gibidir ve her sosyal bağlamda farklı bir “sahneye” çıkarlar. Problem, kişinin sahne kostümünü hiç çıkarmamasıyla başlar.

Mesleki roller, özellikle toplumda saygı gören pozisyonlarda, bireye statü ve güç sunar. Ancak bazı bireyler bu güç hissini sadece işyerinde değil, arkadaş ortamında, sosyal ilişkilerde hatta aile içinde de kullanmaya çalışır. Bir müdürün hafta sonu pikniğinde dahi ast-üst ilişkisi kurmaya çalışması, ya da bir doktorun özel hayatta sürekli kendi uzmanlığını referans göstermesi bu duruma örnek olabilir.

Bu noktada psikolojide sıkça referans verilen bir kavram olan benlik bütünlüğü (self-integrity) devreye girer. Sağlıklı bir birey, farklı roller arasında geçiş yapabilir; ama hiçbir zaman tek bir rolün esiri haline gelmez. Benlik bütünlüğünü koruyan kişi, işyerinde profesyonel olabilirken, sosyal ilişkilerde sıcak, esnek ve duygusal bağ kurabilen biri olmayı da başarır.

Ancak unvanı merkeze alarak yaşayan bireyler, uzun vadede yalnızlık, yabancılaşma ve tükenmişlik gibi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Çünkü insanlar onlara değil, onların temsil ettiği güce ya da mevkiye tepki verir. Bu da ilişkilerin yüzeyselleşmesine, kişinin gerçek kimliğinin görünmezleşmesine neden olur.

Buna ek olarak bazı bireyler, unvanlarını yalnızca kimlik değil, bir sosyal avantaj aracı olarak da kullanırlar. Bu davranış, psikolojide “narsistik yükselme (narcissistic elevation)” olarak adlandırılır. Kişi, kendi değerini karşısındaki üzerinde hissettirmek ya da dikkat çekmek için sosyal kimliğini “vitrin” gibi kullanır. Oysa insanın değeri, taşıdığı titrden değil, kurduğu bağlardan, gösterdiği içtenlikten ve kimliğinin çok katmanlı yapısından gelir” ifadelerinde bulundu.

Muhabir: Batuhan Darakcı